
Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.
Orhan Veli Kanık
Annemi ölmüş gördüm rüyamda.
Ağlayarak uyanışım
Hatırlattı bana, bir bayram sabahı
Gökyüzüne kaçırdığım balonuma bakıp
Ağlayışımı.
Orhan Veli Kanık
Eskiden Bayramlara dair en sevdiğim şey Hediye Hanım Teyze'nin verdiği mendillerdi...
Bugün temizlik yaparken elime geçti bir tanesi eskimişti, kenarda unutulmaktan sitem eder gibi sararmıştı birazda... Ama biricik annemin üzerine işlediği ismimin baş harfi hala ilk günkü kadar gösterişliydi...
Daldım gittim bir an...
Bayram sabahı kırmızı rugan ayakkabılarımla koşarak gittiğim Hediye Hanım Teyzenin gecekondusu geldi gözümün önüne... Küçük bahçesindeki eski tenekelerin içine diktiği sardunyaların kokusunun buram buram duyulduğu sedirde yediğim ve asla aynı tadı başka bir tatlıda alamadığım baklava, o merakla beklediğim mendilin arasında aldığım harçlık , - belli ki açık alınmış - kokusu hala burnumda olan limon kolonyası, yeşil paketli LORD marka Hindistan cevizli bayram şekeri... Hediye Hanım Teyze’nin artan iplerle ördüğü yeleği ve patikleri, gıcırdayan tahta bahçe kapısı ve çocukluğum...
Hediye Hanım Teyze öldü...
Sonra bayramda mendil arası( arka yüzünde Mehmet Akif Ankara Kalesi ve istiklal marşı olan )100 liralık bayram harçlıkları ve bakkallardaki açık kolonyalar kalktı tedavülden... Baklavalar hazır alınır oldu... Yeşil paketli LORD şekerler kayboldu piyasadan... O gecekondunun yerinde kocaman taş yığınları var artık...
Hediye Hanım Teyze’nin pamuk gibi yumuşacık ellerini hissettim sanki bir an yanağımdan süzülürken birkaç damla...
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil...
Benim içimdeki özlem hariç...
Eski tadı olmasa da iyi Bayramlar...
Emerson Lake and Palmer grubunun 1977 tarihli Works adlı albümlerinden Greg Lake’ in seslendirdiği C’est La Vie * de öyle benim için
İyi dinlemeler...
Basıp kaçtığım zillerde kalan parmak izlerim hala taze midir ki?
Acaba mürekkebe daldırıp bassam parmağımı bir kâğıda,
okuyabilirler mi
mutluluklarımı, özlemlerimi, acılarımı?
Beynimden -geceden kalma düşleri- silmek için saçlarımı yıkadım...
Kim vurduya gitmesinler diye...
Hayalleriyle yaşayabilen müziksiz de dansederr…
Müzik sustu…
Yollar uzun…
Şafak karanlık…
Dans edelim hadi
...
Son bir haftadır etrafımda nefretten gözleri gönülleri körelmiş insanları gördükten sonra NEFRET kelimesini hayatımdan çıkarmaya çalıştığım şu zamanlarda Sevgili Ottomans beni Nefret konusunda MİMlemiş efendim...
* Ne zaman kapıyı açsam hazır ol da bekleyen bi kapı komşum olmasından dolayı olsa gerek .. Çalar saat gibi dk başı kapıda beliren meraklı komşulardan hatta acele bir işim varken tepeme dikilip yolda yada apt. içinde bin türlü soru sormalarından ,
*Evde temizlik yaparken ayağımınaltında dolaşılmasından, hele de temizlik yapıldığını göre göre ıslak yerlere basıp ve sonrasında “bir daha sil nolmuş yani “deyip zeytinyağ gibi üste çıkıp sinirlerimi tepeme çıkaranlardan,
*Sifon çekmeyi bilmeyen, diş macununu ortasından sıkan, çöp kutusunu kullanmayan temizlikten yoksun misafirlerin tuvaleti kullanmasından,
*Uyurken çalan telefonlardan, kapı zillerinden ,
*Benden bir şey istendiğinde tekrar tekrar söylenmesinden,
*Eşyalarımın karıştırılmasından, izinsiz alınmasından, aradığım yerde bulamamaktan,*Seçimlerime saygı göstermeyip illa kendi dediklerini yaptırmak isteyenlerden ,
*3-5 kelime konuşmuşluğum olan yada olmayan, beni tanımayan insanların hakkımda yorum yapmalarından hele bu yorumları bana taşıyanlardanNefret ediyorum !
Daha bir sürü Tahammül sınırlarımı zorlayan durum var ama bunlar şimdilik aklıma gelenler diyorum ve MİMlemiyorum kimseyi…Benim en büyük ve gerçekleşmeyecek olan hayalim bir Kardeş’tir. Evin tek çocuğu olmak bazılarına göre harika bişey olsa da bana göre hiçte öyle değil !!! Bu saatten sonra öz kardeşim olması kesinlikle imkânsız ( kardeşim kadar sevdiğim dostlarım var tabi) ama bir kardeşim olsaydı keşke...
Sonra Annemin ve Babamın iyileşmesi... (Dr.larına göre bu mümkün olmasa bile ) Annem yeniden konuşabilse yeniden eskisi gibi saatlerce dertleşsek, rahatça sorunsuz yürüyebilse birlikte uzuuuuuuuuuun yürüyüşlere çıksak…
Her şey yoluna girdikten sonra( Bknz üstteki hayal ) bir cafe açsam. Akşamları da 1+1 Beşiktaş civarlarında boğaza nazır kutu gibi çatı katındaki huzur dolu studio dairemin( Bir gün umarım olucak ) terasındaki sallanan sandalyeye kurulsam, gitarımı alıp ( Tabi önce Çello Hakan’dan ders almam lazım !.) tıngırdatsam Tarçında (Apt.da bakmama izin vermedikleri için alamadığım Golden Retriever cinsi köpeğim ) bakışlarıyla bana eşlik etse…
Daha ne isterim ki bu hayattan :)
Kış geldi galibaa öyle diyorlar...
Haberim yok!
Hava ne kadar soğudu bilmiyorum!
Rüzgâr eskisi gibi dağıtır mı saçlarımı?
Hissedemiyorum…
Martıların çığlıkları hala aynımıdır?
Bilmem…
Kaçak şehirlerin adressiz yüreğiyim...
Yarım kalan mevsimler gibi yaşıyorum…
İçimdeki ‘histerik* belirsizlik duygusu’
*Histerik :aşırı duygusal/dramatik kişilk bozukluğu
Her şey o kadar aynı ki...
Bi ağlamak duygusu var içimde.
Zamansız bi yalnız kalış daha...
Yeni cümlelerim bile yok... Çaresizliğim susmuyor... Sonsuz bi boşluk sanki...
Bu gece karanlıklara karışacağım sessizce...
Yüreğine bi acı düştüğü oldu mu hiç? Yüzünü göğe çeviripte isyan ettin mi yalnızlığa? " Neden ben Allah’ım? " haykırışları yüreğinden taşıp, artık dilinden dökülmeye başladı mı?
Geceye hakim olan ışığın verdiği huzuru artık hissetmiyor musun? Yaşam gibi dalgalı bir denizde, demir attığın son limanda, diğerleri gibi mi sular altında kaldı? Ve bu denizde yüreğinin pusulası, en umutsuz kaldığın zamanlarda sana doğru yolu göstermiyor mu?
Görünürde karanlık ama özü aydınlıklar bütünü olan geceler artık senin düşmanın mı?
“Seninle geçirdiğim her sn ye çok özeldi ve bunu asla yitirmeyecek iyi ki varsın…” diyebileceğin tek bir kişi bile yok mu?
Suyunda bulamadım tak'ları
Zaman denilen kuyunun
Yüzümde bu yüzden,
Yalnızca tik'lerini taşırım
Çocukluğumun...
.......
İki çocuk
Rahatlıkla oturduğumuz
Kapının eşiğine
Kendi başıma zor sığıyorum bugün
Büyüdükçe insan
Yalnız mı kalıyor ne?
Duvardaki saatin tik-takları , bir tren katarı gibi taşırken zamanın yükünü geleceğe... Yarım kalan bir kış mevsimi gibi yaşadım, yüreğime bir beden büyük gelen her şeyi… Üşüdüm belki de ama titremedim iliklerime kadar…
Yokluğun Rengi Beyaz...