31 Ağustos 2008 Pazar

Galiba (d)üşüyorum...

Kafiyesiz zamana karşı bi yokluk duygusu var içimde... Ne yapıyorum, ne yapacağım, bilmiyorum...

Galiba (d)üşüyorum...

Bir kibrit çaksam her şeye, diner mi acılarım? "Boş ver" diyorlar "ağlama" susuyorum... Bu suskunluk çığlıkları diner mi? Yalın ayak yürüyen yüreğime batan cam kırıklarını görmezden gelebilir miyim? Her yer kan revan...

'Gece' bile öyle zifiri ki bu akşam bana... Öyle karanlık öyle siyah ki... Uyumak istiyorum her şeyi unutarak...

Notası olmayan unutulmuş bir melodiyim şimdi bu karanlıkta...

Bütün mazeretlerim izinli bu gece.

Herkesin terk ettiği ıssız bir kent gibi hep eksik sol yanım...

30 Ağustos 2008 Cumartesi

Sil baştan...

Her şey için geç kaldım. Yeniden başlamak için bile!
Aynı yerdeyim ama şimdi tek fark var yalnızım... Resimlerin karşısındayım yine... Aklımda yine aynı tablo...


Gülüşlerimi sattım,
yalnızlığıma karışmasınlar diye...

Dizlerime damlayanların hangisi benim gözümden aktı bende bilmiyorum...



Bildiğim yollarda, bilmediğim insanlar gülümsüyor yüzüme ama suskunlar! Dokunmuyorlar acıma!

Yüzlerinde hep başkalarını özleyen bi yalnızlık dolaşıyor...

(Kim bilir kime yanıyorlar, bir zamanlar benim sana yandığım gibi...)


Nedendir bilinmez her zamankinden uzun laf arası sessizlikleri...

Üzgünüm!

(Affet beni, cümlelerim hep benimle bitiyor.)




Kaçıp kurtulmalı buralardan.(Varlığını unutmalı!...)

Bir mevsim daha çekilmez burası...

Vakit yolculuk vakti,

şimdi terketmeli denizi...

martıları... kalın duvarları...

dar sokakları... yokuşları...

Yalnızlığımı ortak edip bırakmak lazım...

(Unutmalı varlığınla varlığıma kattığın her şeyi...)

Bir vardı(n)... Ve yok(sun) artık denmeli...



Sil baştan yaşamak lazım bazen...

Hayatı sıfırlamak...

(Her şeyi unutmak...)

29 Ağustos 2008 Cuma

"Bir ustura kesiği kadar derin ! sert ! ve acı verici oldu ... Gidişin..."


Önce bir müzik açtım "sessizligimi" bozsun diye...

Tüm "kırık"larımı toplayıp teker teker dagıldıkları yerden, bi kutuya koydum , özenle kaldırdım yüksek bi rafa ...

Sonraa uzun zamandır görmezden geldigim , düzelir diyip ellemedigim "yaralarım" ' a pansuman yaptım....

Evin her yerine saçılmıs olan "zamansız gidis"leri özenle süpürdüm, çöpe döktüm...

Bütün camları açtım kasfetli "yalnızlık" kokusu dagılsın, içerii yeni"umut"ların kokusu dolsun diye...

Aldım elime bir igne tek tek dikmeye basladım "hayal"lerimi, içimde yarım kalmıs ne varsa ...

Toz almaya basladım; bütün esyalarımın üstünü saran "özlem"leri temizlemek için...

Bir kahvenin 40 yıl hatırı var yaa, bol sekerli bir kahve yaptım damagımda kalan "acı"yı silmek için...





"Bir ustura kesigi kadar derin ! sert !
ve acı verici oldu ...
Gidisin..."

28 Ağustos 2008 Perşembe

Masallar

Daha uyanmamalıydık masallardan.Ne zaman bitti o eşsiz ormanlar, yollar? ne zaman ayrıldı yolları şehzade ile ipek kızın? ve ne zaman vazgeçti yakışıklı prens yüzyıl uyuyan güzeli uyandırmaktan? Ne zaman yoruldu aladdin lambasını ovmaktan? iyilik perileri, sevimli cinler şimdi neredeler? Daha uyanmamalıydık...Masallar hep o renkte ve aynı inandırıcılıkta kalmalıydı kalbimizde.Bir şey oldu, bir yerlerde.Büyüdük mü küstük mü birşeylere ne; inanmaz olduk masallara.Dinlemez olduk ve anlatmadık bir daha.Belki anlatılacak masalımız kalmadı, çabuk yordu hayat bizi.Oysa ne güzeldi küllerinden yeniden doğan Anka kuşu, Kaf dağının ardındaki o gizemli ülke, lal bir oba uşağı ile güzeller güzeli bey kızının başkaldıran sevdası.Nasıl özlüyoruz geçmişi...Neden özler ki insan? Hele birde mutsuz bir çocuksanız...Çocuktuk çünkü.İnanıyorduk.Köprüler geçmemiş, aldatmamış, aldatılmamış, bedeller ödememiş, ayrılık ve hasret mektupları okumamıştık.Ve dizlerimizi kanatmamıştı henüz hayat.İnanıyorduk, duruyduk, saftık, çocuktuk.Şimdi anlatacak bir masalımız bile yok, bir köşesine sığınacak...

İclal Aydın

27 Ağustos 2008 Çarşamba

Düşüyorum hayattan...

Hayata karşı direncimi kaybediyorum bazen ( ! ) ” istemesem beni üzemezler “ ya da “carpe diem” felsefesi bi halta yaramıyor işte böyle zaman dilimlerinde…

'Sanki biraz uyku sersemliği, biraz yorgunluk...'

Bir ikize ihtiyacım var böyle kriz anlarında yerime geçebilmeli… içki, sigara , nutella ve bilumum ihtiyaçlarıma karşı koyacak, izin vermeyecek bir kopya, ikizim…

Zaten var bir dengesizlik bende bu aralar,

kendini kandırma merakı ...!

Kanamalarım, yaralanmalarım durmuyor

çığ gibi, bir çığlık gibi;

Düşüyorum hayattan...

26 Ağustos 2008 Salı

Farklı Bakış Açısı..


Hayata başka bir noktadan bakabilmeyi isterdim hep

Yazın sıcağında ıslanıp, yağmurda yanmak gibi…

Oysaki kirpiklerimde hep aynı keder

Bu koskoca kentin ıssız bir köşesinde payıma düştüğü kadar çekiyorum, çekmem gereken ne varsa…

Kül tabağımda binlerce cinayet…

Ateş söndüğünde geriye kalan yalnızlık…

Sigara külü kadar yalnızlık…


24 Ağustos 2008 Pazar

AŞK bu gece şehri terketti !


AŞK bu gece şehri terk etti!
Adımları akrep ve yelkovan kadar sabırsızdı...

Kirpiklerinde tuz,
Gözlerinde sahte arayışlar ,
Yabancı bi mutsuzlukla ;
Dudaklarında deniz kokusu...

Geride hiç bişey bırakmadan,
Ne ayrılık nede hüzün cümleleri…



O gitti gideli yerle bir olmuş ruh şehrim...

yarım , kırık dökük düş' lerle

nereye giderse gitsin

Müzik sustu...
Aşk artık yitik bi ezgi sadece...

23 Ağustos 2008 Cumartesi

Nerdesin ?



Eski yazılarıma bakıp ta halet-i ruhiyyemi nasılda uzun zmandır gizlediğime hayret ediyorum bugünlerde...

İçimdeki bastırılmış “Ben” nerdesin ???

22 Ağustos 2008 Cuma

içimde kalır ucu bilenmiş kelimelerim...


Arasına kopya kâğıdı koymuşcasına aynı,

Hızla kopan takvim yapraklarında geçip giden günler...

Saatin sessiz senfonisi kaplamışken odamı, içimdeki çığlık kadar sessizim...

Toparlayıp kelimeleri bi araya getirsem...

Getiremiyorum kii...

Bi harf çıksa dilimden belki diziliverecek birbiri ardınca firari sözcükler...

Bazen acının karşılığı olmaz kelimelerde....

Sonu gelmez cümlelerimin...

Her hayal kırıklığında

İçimde kalır ucu bilenmemiş kelimelerim...