28 Şubat 2009 Cumartesi

HeR ŞeY SeNDe GiZLi

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..

Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...

Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..

Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..

Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..

Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.

Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın

Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.

Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.

Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.

Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!

İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir

Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Can Yücel

27 Şubat 2009 Cuma

ANNEM

Annem çok titiz bir insandı.. Eli çabuk, becerikli,temiz.. Habersiz misafir geldiğinde yarım saat içinde sofrayı donatıverirdi, allah ne verdiyse artık. Öyle yemekler yapardı ki sanki bal damlardı ellerinden.. Canım annem; dayımları, teyzemleri,halamları ve yakın olmayan fakat yakın saydığımız akrabaları toplardı, kalabalık kocaman bir soframız olurdu..


Titizdir annem demiştim.. Bu titizliği ve herşeyi ince düşünmesi yüzünden ben daha ilkokuldayken, elinde yıkadığı sakız gibi beyaz çamaşırları balkona astığı bir gün, karşı komşumuzun inatla silkelediği halı yüzünden tartıştılar. Karşı komşumuz Saadet teyze annemle hep inatlaşırdı. Annem cam sildiğinde ya da balkonu yıkadığında ve özellikle çamaşır astığında silkelerdi halılarını.. Annem her defasında sakin bir şekilde uyarır.
" Keşke silkeleyeceğini söyleseydin ben kaldırırdım çamaşırları"

derdi.. Ama son defasında bu böyle olmadı ! Annem bu defa sinirlerine hakim olamayıp bağırdı Saadet teyzeye.. Oda altta kalmadı tabii ki.. Kavganın üzerine evde ne kadar halı, kilim vs varsa hepsini silkelemeye başladı. Annem o sinirle elimden tuttuğu gibi beni anneannemlere götürdü..

Anneannem mutfakta birşeyler yaparken annem arka odada sinirli sinirli anneanneme olanları anlatıyordu ki, birden ağzından köpükler çıkmaya başladı, olduğu yere yığıldı.. Ben o an nasıl bir çığlık attıysam artık - hatırlamıyorum- komşular, arka evde oturan teyzemler, kim varsa sesimi duyan geliverdi hemen anneannemin küçücük evine.. Anneme kolanyalar falan döktüler ben bir köşeye sinmiş

" ölme anne"

diye ağlarken.. Sonra Teyzemin kızı elinden tuttuğu gibi uzaklaştırdı beni ordan.. Babamı aramışlar o sırada.. Babam gelmiş , teyzemlerden kaçtım ve o sırada babam ve arkadaşları annemi kalın bir battaniyenin içine koymuş arabaya koymaya çalışıyorlardı.. Ayaklarını gördüm en son annemin... Babam, annemin başının ağırdığını, hastaneye gidip iğne vurduracaklarını söyledi.. Dün ki kıza söyledikleri yalanları bana da söylediler ...

" yok bir şeyi , korkma sen "


Ben arabanın arkasından ağlarken teyzemin kızı elimden tutmuş beni yine sürüklüyordu..

Sonra annem eve geldi.. Boş boş bakıyordu her yere.. Söylediklerimizi iki kere tekrar ediyorduk. Dikkat dağınıklığı vardı. Neşesi keyfi yoktu sanki.. İlaçlarını içip uyuyordu. Sonra babam beni aldı karşısına ve anlattı. Annem Tansiyon komasına girmiş o gün.. O yüzden ağzından köpükler çıkmış. Yüksek tansiyona bağlı geçici felç geçirdiği için götürmüşler hastaneye.. Artık annem bir ömür boyunca ilaç içmek zorundaymış. Bundan sonra annemi üzmemem, kırmamam ve hiç kızdırmamam lazımmış. ARTIK KOCAMAN KIZ OLMUŞUM..



Annem o felçten sonra çok unutkan bir insan oldu.. Bal damlayan elleriyle yaptığı yemekleri ocakta unutup, yakmaya başladı, evde para kaybetmeye ve hatta sabah söylenenleri unutmaya.. Ufacık şeylere dahii kızıp sinirlenen bir anne oldu..

Lise zamanlarıma kadar bu hep böyle sürdü.. Annem kah sinirli , kah pamuk gibi oldu.. Lisedeyken bir gün annem kusmaya başladı.. Su bile içse kusuyordu. Babam evde yoktu öyle çok korkmuştum ki; önce kiracımıza sonra da teyzemlere haber verdim. Babam evde yoktu. Babama da nasıl ulaştık bilmiyorum. Babam geldi ve annemi hastaneye götürdük.. Doktorun yanlış ilaç verdiğini söylediler. Yaşına gitmeyecek,bünyesinin kaldıramayacağı ilaçları vermişler anneme.. O yüzden bir defa daha felç geçirmiş..İlaçlarını değiştirdiler..

Eve geldik ama bu defa annem eski annem değildi artık..Söylediklerini anlayamıyorduk.. Tekrar et dediğimiz de de sinirlenip, küsüyordu herkese.. Yemek tariflerini unutmuştu, yaktığı yemeklerden çok yaktığı tencerelerin kokusu geliyordu artık mutfaktan.. Evi silip, kapıdan bakıp, toz kalmışsa her yeri yeniden silen annem yoktu artık.. Herşeyi üstün körü yapıyordu. Vazgeçmişti herşeyden..



Liseyi bitirdiğim yıl çalışmak istediğimi söyledim ve büyük bir firmada işe girdim. Çalışırken üniversiteyi kazandım. Gitmek için hazırlıklarımı yapmışken annem yeniden hastalandı.. Sürekli ağlıyordu fakat bu defa hiç bir şey söyleyemiyordu hatta yürüyemiyordu.. Apar topar hastaneye götürdük annemi.. . Felç geçiriyor hemen yatıracağız dediler.. 22 gün hastanede tek başıma annemin başında bekledim. Daha 19 yaşındaydım..

Ben ailemizin 3 kişi olduğunu annem rahatsızlandığında öğrendim.. Oysa çok kalabalık bir ailemiz var sanırdım evimiz hiç ıssız kalmadığı için..

İşte o hastane koridorlarında öğrendim ben hayatı.. Kimseye güvenilmeyeceğini ve eğer sen iyi değilsen kimsenin senin yanında olmayacağını.. İğrenç ilaç kokularının üstüme sindiği günlerde tokat gibi çarptı gerçekler yüzüme... 22 günde büyüdüm..




Uykusuz gecelerden birinde bir hasta bakıcının hayatımı kurtarmasıydı o günlerden bana güzel kalan tek şey.. Hayatta böyle insanlar da varmış dediğim o an; Cam kenarında sigara içerken sızmışım uykusuzluktan ve 3. kattan aşağıya düşecekken bir el tuttu kolumdan, savurdu beni koltuğun üzerine.. Ben daha olanın farkına varamadan, gülümsedi yüzüme;

" dikkat et, bir tane daha yok senden "

diyerek... Her hatırladığımda gülümsetir bu sözler beni :)

İsyan ettiğim şiirlerde " Burda " ve " Burda" Aslında anneme kızdığımı sandı bazıları.. Evet, belki kızgınlığımın birazı annemeydi, ama en çok " bu yazıdaki gibi " kadere kızmıştım ben.. Saadet teyzeye kızmıştım, sonra annemi üzen kardeşlerine, eltilerine,görümcelerine... Annem sağlıklıyken evimizden çıkmayan ama hastalandığında kapıdan bile bakmayan dostlara, tanıdıklara..
Kimsenin bana yemek yapmayı öğretmemesine kızmıştım, bulaşık yıkamayı göstermemesine, Odamı toplamayı bile bilmememe kızmıştım... 22 gün hastanede tek başıma kalmama, sıvı sabunlarla saçlarımı yıkamama kızmıştım.. Hastane odasında sandalye üstünde uykusuzluktan sızdığımda, hoyratça canımı acıtan hemşirelere kızmıştım.. Üzerime sinen ilaç kokularına kızmıştım...

HAYATIMA KIZMIŞTIM.. BUNLARA SEBEP OLAN HERŞEYE, HERKESE !

26 Şubat 2009 Perşembe

DaYaNaMıYoRuM aRTıK

Benim sorumsuzluğum ne zaman bitecek bilmiyorum.. Sabah yatakta tembellik yaparken bir ara annemin sesini duydum. Söyleniyor yine sandım.
Ortada hiç bir şey yokken söylenir genelde.. Mesela kumandayı düşürdüğünde , ya da peçetesi bittiğinde bazen de tv de bir şeye kızdıysa....
Öyle birşeydir dedim, gitmedim yanına...
Sonra çığlık attı ! Ne oluyor diye gittiğimde; kendi başına banyoya girdiğini ve sıcak suyu açtığını gördüm, en sıcak yeri açmış sonra da kapatamamış... Suyu kapadım, dışarıya çıkardım ama ayağı yanmıştı.. Derisi kalkmış, kıpkırmızıydı.. Basamıyordu yere doğru düzgün..

İlk seslendiği zaman keşke gitseydim.. Sorumsuzluğum yüzünden ,benim yüzümden oldu...

Bazen bir bebek gibi bakıma muhtaç olduğu gerçeğini kabullenmek istemediğimden oluyor her şey. O'nu hep sağlıklı, gülen, konuşan, yürüyen haliyle görmek istiyorum.. Öyle olmadığını bile bile..


Ve bu gün bir şey daha farkettim annem ağladığında ya da bağırdığında ben sinir krizine giriyorum.. İnsanlar annemden önce beni yatıştırmaya çalışıyor.. Babam sarıldı ben ağlarken, komşumuz Ali abi "yok bişey" diye beni sakinleştirmeye çalıştı.. Oysa önce anneme bakmalıydılar...


Hastane de acil servise gittiğimizde annemden sonra gelen ufacık bir kız çocuğu gördüm. 16 bilemediniz 17 yaşındaydı.. Bileğinde kırmızı bir havlu sarılıydı, galiba havlunun gerçek rengi beyazdı.. Ablası da ondan bir kaç yaş büyüktü elini tutup "gitme "diye çığlıklar atıyordu..
" beni bırakma, aç gözlerini ablacım, bak burdayım! "


Yüreğimden gelen sesle , o hiç tanımadığım yabancının sesi karıştı birbirine.. Öyle bir bakıyordu ki kardeşine.. Eline tutuşturulmuş bir kağıt parçasıyla kapının önünde kala kaldı..
Benim gibi..

İçerden gelen seslerden kaçmak istedim o an..
O iğrenç ilaç kokusundan kaçmak..


Yanımda bir kaç kişinin daha olduğunu ve o "abla"yı sakinleştirmeye çalıştıklarını gördüm..
" Korkudan bayılmıştır, yok bişeyi, korkma sen! "
Annemde ilk hastalandığında beni de böyle kandırmamışlarmıydı?
" Yok bir şeyi, korkma sen"


O anlar sıralandı gözümün önünde.. Annem ilk hastalandığında bende, o abla gibi, 18- 19 yaşlarındaydım.. Hastane koridorunda tıpkı onun gibi kalmıştım, elimde bir kaç kağıt parçasıyla... O zamanki gibi bugün de çınladı kulağımda sesler, herşeyin sesi birbirine girmeye başladı.. Karıştı herşey..

Dondum !
Kımıldayamadım..
Sonra Ali abi geldi. Tuttu beni oturttu bir yere.

"Birşeyi yok, sardılar, geçinceye kadar pansumana geleceksiniz o kadar.."


Baktım gözlerine.. Birşeyler diyecektim , O sırada yine annemin sesi geldi içerden,
dondum kaldım..

Beynimde binlerce anıyı susturmaya çalışırken, unutmaya çalışırken; ilaç kokusunun tüm bunları yeniden ortaya çıkarması.. O Abla'da kendimi görmem! Kabuk tutması için yalvardığım yaraların yeniden kanaması ve avuçlarımda tırnaklarımın izlerinden sızan kan damlaları, sol yanımdaki acı...
Dayanamıyorum artık...!

25 Şubat 2009 Çarşamba

MiM: ŞiiRSeL MiM

Sevgili Digital Sevgi Kelebeği Mimlemiş beni..

Konu; hayatınıza yön veren şair ve dörtlüğü..




Aslında bunu seçmek çok zor.. Benim hayatıma yön veren şiiri daha önce " Burda" paylaşmıştım..

Ama mim , mimdir.. Dimi ? Bir şiir daha var beni çok etkileyen.. Ataol BEHRAMOĞLU'ndan ;

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği


İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya


Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin


İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına


Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın


Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.


ATAOL BEHRAMOĞLU


Evet, geldik bir mim'in daha sonuna ve en zevkli kısmına...

Bendeniz, Gayyor, Efsa, Elif..den, Sinirli Prenses ve Esrik öfke... Hadi bakalım sıra sizde :)

24 Şubat 2009 Salı

SaMaNTHa WHo


Gözünüzü bir hastane odasında açtığınızı düşünün. Etrafınızda aileniz ve arkadaşlarınız var.Fakat ortada bir sorun var ki o da; SİZ HİÇBİRŞEY HATIRLAMIYORSUNUZ!

Ne ailenizi, ne arkadaşlarınızı, ne patronunuzu ne de erkek arkadaşınızı hatırlamıyorsunuz!
Bunlar kim, ama öncesinde asıl "siz kendiniz" kimsiniz?

Geçirdiğiniz kaza yüzünden 8 günlük komadan henüz çıktınız ve hafıza kaybına uğradınız. İşte bu 'siz' "Samantha" oluyor. Samantha Who?



Christina Applegate'in başarılı oyunculuğuyla ekran başındakileri güldüren dizi "Samantha Who?" her pazartesi ABC'de yayınlanıyordu fakat grevdeki senaristler yüzünden 11'ci bölümde kalan ve habire tekrarları yayınlanan dizinin yeni bölümleri sabırsızlıkla beklenirken, 1 mart pazar günü 19:20 de 1. sezondan itibaren TNT de yayına giriyor..

Bu diziyi izlemeyi çok istiyorum.. Ama bir sorun var Kablolu Tv de TNT kanalı öğlenden sonra Nickelodeon kuşağı yayını yapıyor ve akşam saat 20:00 den sonra normal yayın akışına dönüyor.. Dizi de 19.20 de başlıyor..

Burdan O kablolu Tv nin yayın akışını ayarlayanlara sesleniyorum lütfen madur etmeyiniz vatandaşı.. Abuk subuk yerel yayınlar yerine Kablolu tv ye özel bir sinema kanalı koyunuz. Ve şu güzelim TNT ve Nickelodeon kanallarını birbirinden ayırınız.. Normal antenler bile TNT kanalını çekiyorken, bu kabloludan çektiğimiz nedir yaa ! İnternet üzerinden TNT yi Online izleme gibi bir şansımız da yok...

Olmazsa üyeliğimi iptal ettirip ya Digiturk ya da D - smart o da olmadı uyduya geçiş yapıcam! Bu kadar da olmaz ki! Ayy çok kızdım...

23 Şubat 2009 Pazartesi

YeMeK Ve YeMeMeK iŞTe BüTüN MeSeLe Bu


Garipleştim bu aralar..
Aslında aldığım kilolardan hiç memnun değilim ama bu kadar da aç kalma krizine girmem beni korkutmuyor değil.. Yemek yiyemiyorum! ama bu isteyerek yaptığım bişey değil.. Yiyemiyorum midem almıyor..

Tüm gün boyunca yediklerimi ve canımı nasıl sıktığını anlattım az önce ikizime ( öyle sandığınız gibi bir ikiz değil , can dostu, çocukluktan bana kalan en güzel şeylerden birisi... Canım ikizim.. bir yazımda da ikizimi anlatacağım.. ) "Sıkma canını , bak hastalanırsın dikkat et" dese de elimde değil.. Yemeklerden sonra kusma isteği var içimde.. Sürekli bastırıyorum.. Ama buna da ne kadar dayanırım bilmiyorum..

Eskiden kilo aldığımda binbir türlü çözüm arayıp, vermeye çalışırdım ve hep derdim
" Keşke canım yemek istemese de bir an evvel gitse şu fazlalıklar"
ama şimdi başıma geldi.. Hiç hoş bişey değil.. Normalde koca bir tabak yiyeceğim sevdiğim yemeklerde bile, canım istediği halde içim almıyor. Ve bir haftadır yediğim şeyler, normal bir insanın 1 günde yediği şeylere eşit.. Kilomu soracak olursanız onda hiç bir değişme yok.. Olduğu yerde sayıyor..

Ve dilerim ki bu durum geçicidir...

22 Şubat 2009 Pazar

Rhythm's : SeCReT

Catherine ve Allison Pierce adlı iki güzel kız kardeşten oluşan the Pierces isimli grubun 2007'de çıkan thirteen tales of love and revenge albümlerinden bir parça seçtim bu hafta.. Secret..

CNBC-e de yayınlanan Gossip Girl dizi müziğidir aynı zamanda.. Ve E2 de yayınlanan Dexter 'in 3. sezonunda promo müziği olarak kullanılmıştır..


"
Won't tell what I said
Cause two can keep a secret
If one of the m is dead…
"
İndirmek isteyenler için : The Pierces - Secret

21 Şubat 2009 Cumartesi

aYNaLaRDa HüZüN ReNGi


Ben kendimden gideli çok oldu,
Yüreğime ayazlar vurdu,
Şarkılarım öldü benim bugün,
Ve ıslak bir cama vurdu çocukluğum.
Küf kokan bir gece devriliyor üzerime,
İçimdeki kentler darmadağın
Dilimde ıslatmaya kalktığım cümleler hayatın akışında,
Gözlerim yitirilmişliğin başkentini taşıyor,
Ve ben kendime bir durak kayboluyorum.

Pişmanlıklar ayak bağım, keşkeler için artık çok geç..
Belki sabahlarım nedenler ile dolar taşar ve bir soru işareti olurum kendimde.
Belki de kıyametler koparırım kendimde kim bilir.
Zaman dayanıyor şakağıma, ve ben kendime geç kalıyorum
...
Şimdi bakışlarımdan şiirler düşüyor,
Ve vuruyor beni dört bir koldan,
Eşkıya duygularımı tutukluyorum göğüs kafesimde,
Deli gömleği giydiriyorum düşlerime.
Aynalarda hüzün rengi; bakışlarımda mana yok.
Karantina zamanlara sıkıştırılmış, gülüşlerimin tozu avuçlarımda
Ve gecenin körü çarpıyor suratıma.

Gözyaşlarımdan yangınlar çıkarıp yakmalı bu yüreği,
Ve terk etmeli; kendi çapında insan kendini.

ismet Baygın Nam-ı Diyar Supradyn

20 Şubat 2009 Cuma

RüZGâR


Soğuk ve rüzgarlı bir gece... Rüzgar kah duruyor, kah esmeye devam ediyor..
Birşeyler anlatmak istermiş gibi...
Asi ve hoyrat..

Canım öyle sıkkın ki..
Alıp götürse beni rüzgar...
Ellerim ceplerimde...
Uzaklara burdan çok uzaklara...

Düşündüklerim gerçek olsa..

Perdenin arkasından gülümsese güneş..

Pencere önünde saksılara tünese kuşlar..
Perdeyi aralayınca ilk onları görsem, korkmasalar benden, yansısa yüzüme gözlerinde gördüğüm özgürlük..


Artık bana kimse dokunmasa ! Kirli elleriyle!

Rahatça döksem yüreğimdekileri orta yere, korkmadan, çekinmeden, " acıtırlar" endişesi taşımadan..

İşte bu endişeler yüzünden ;


"Yüreğim ıslaktır benim,
Kuytularda ağlamaktan.
Ve hafif uçuktur rengi
Kurusun diye kaç kez
Güneşe asılmaktan..." Sunay Akın

19 Şubat 2009 Perşembe

öZLeM

Öteki evimize gidip, akşam üzeri suladığım bahçenin kenarında, çiçek kokularına karışan ıslak toprak kokusunu içime çekmek... Sabahları ektiğim domatesler, biberler ve salatalıklarla kahvaltı etmek.. Bahçenin kenarında her sene çıkan maydanozları yıkamadan, kendisine has toprak kokusuyla yemek.. Köşedeki armut ağacına ya da kiraz ağacına çıkmak, dalında oturup keyif sürmek... Zamanı geldiğinde, ceviz ağacından tazecik , süt kokan cevizleri yemek istiyorum...

Geceleri terasta, yıldızların altında sineklere aldırmadan uyumak... Sabahları buz gibi kuyu suyunda elimi, yüzümü yıkamak istiyorum..


Kapının önünde çıkan gelincikler gibi üstüme konan arılara aldırmadan salınmak rüzgârda...



Özenle yetiştirdiğim sebzelerden, meyvalardan; salça, reçel, vişne suyu, konserveler, kompostolar falan yapmak istiyorum.. Çıplak ayakla toprakta gezinmek.. Bahçeyle uğraşmak istiyorum..


Çok şey mi istiyorum.. Hayır ! Sadece 30 km uzaklıkta bu istediklerim..
Ama işte..
Vakit ! yok !
Hem soğuk şimdi oralar, en az burası kadar..
Ve ıssız.. En az benim kadar...

18 Şubat 2009 Çarşamba

KoCa YüReKLi aDaM

Bir arkadaşım var bundan yıllar önce bir web sitesinde tanıştık..
Geceleri uyumadığım için ve her konuşmada 'Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın' dediğim için 'Kaşık kıran' derdi... O da uyuyamazdı, uykusuzluk çekerdi, sabahlara kadar konuşurduk.
Sonra bir gün "Evlenelim seninle" dedi.
"Hayır" dedim.
"Bak evlenmiyorsan başkasıyla evleneceğim, bir lafıma bakıyor " dedi
"Evlen" dedim.

Hakikatten de evlendi.

Evlendıkten sonra dünyalar tatlısı , Barbaros adında bir oğlu oldu. Sonra geçimsizlik ve kıskançlık yüzünden eşinden ayrıldı. Bana defalarca " Bak hala evlenebiliriz , zamanımız var " demesine rağmen ben inatçı bir oğlak olarak " Hayır " dedim her defasında... Hala görüşüyoruz ve hala bu evlilik konusu geçiyor aramızda hatta bu akşam da aynı şeyi söyledi...

Kaşık kıran;
*hiç sorma ben sana dedm bak alayım seni, sen ıstemedın ben daha ne yapayım
*bak en azından ben sana asık degıldım
*sende bana
*gul gıbı gecınırdık
*bak bende gıdıyorum, sonra arkamdan dersın
*tuh en azından .. vardı dersın

Banim canım dostum.. Her defasında inatlaşmamıza rağmen, hayatımda kimsenin bilmediği şeyleri bilendir o.. Bende onun hayatındakileri bilirim tabii ki.. Tam 6 yıldır dertleşiyoruz.. Ne kadar uzun zaman olmuş dimi?.. Ve biz bir defa bile yüzyüze görüşmedik..

Şimdi bunları neden anlatıyorum diye soracak olursanız .. Canım dostum bir hastalığa yakalandı.. Avrenizma.. Beyninde bir baloncuk var ve her an patlayabilir ya da felç olabilir... Ben daha bu hastalığı kavrayamadan, kabullenemeden, O kendi hayatını toparlamaya çalışıyor şimdi.. Cebinde raporlarıyla, bir şey olduğunda aranması gereken insanların adres ve telefon numaralarıyla geziyor.. İşinden de ayrılmış bu gün..

" Herkesin istediği gibi yaşadım. ilk defa kendi istediğim gibi yaşayayım, öleceksem en azından istediklerimi yaparak, dolu dolu yaşayarak gideyim.. Dimi ama " diyebilecek kadar güçlü bir adam o... Hayata sıkı sıkıya tutunacağından adım gibi emin olduğum, kocaman yürekli bir dost...

Canım arkadaşım, dostum, sırdaşım seni çok seviyorum.. Ve biliyorum ki; O inadını bu defa o hastalığı yenmek için kullanacaksın... Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diyerek....

17 Şubat 2009 Salı

KaDeRDeN KaÇıLMaZ

Blog yazmaya başladığımdan beri ilk defa ne yazmalıyım? dedim..
Ne yazabilirim ?
Harflere, cümlelere yüklediğim anlamlar öncekiler gibi bu defa da beni biraz da olsa huzura kavuşturacak mı ?
En azından günden güne büyüyen bu şeyleri anlatmama yetecek mi ?
İçimi dökmeme yardım edicek mi ?
Yeni kayıt sayfası saatlerce açık kaldı önümde..
Bugün ve önceden olanları düşündüm... Canımı sıkan şeyleri görmezden gelmek istedim..

Yapamadım..

Bu defa beceremedim!



Uzun zamandır kendi içine kapanan ve yaklaşmama izin vermeyen dostumla konuşmaya çalışmakla başladı bu düşünce kuyusuna düşüş.. Sorununu az da olsa ağzından almayı başardım.
Aynısı olmasa bile benzer sorunların bende de olduğunu ve benim o sorunları ne kadar derinlere gizlediğimi farkettim...

Aslında bu kadar canımın sıkılmasının, bazı anlarda sinirlerime hakim olmakta güçlük çekmemin ve ani tepkiler vermemin asıl sebebiydi bu...

Omuzlarımın taşımakta bazen zorlandığı şeyleri anlatarak biraz da olsa yükümü hafifletmeye çalışırken, anlattığım insanların bunu irdeleyerek tabir-i caizse tokat gibi suratıma vurmasından, acıyan gözlerle bakmasından sıkılmam ve " Allah sabır versin, işin çok zor" demelerine tepkisiz kalmam da bundandı..

İçimde yatan ve her dışarı çıkmak istediğinde üstünü örtme çabalarına girdiğim Sorunlar Yumağından kaynaklanıyordu herşey.. "Kader ağlarını örmüş bir kere" lafının doğruluğuna bir defa da inandım..



Kaderdi evet! Tüm bunların sorumlusu olarak ipin ucuna onu gönderdim.. Asmak istedim , herşeyi SİL BAŞTAN yaşamak..

Mümkün müydü ?
HAYIR !

İdam sehpasından döndü bir kere daha Kader !

Babamın küçüklüğümden beri anlattığı Kıssa dan hisse'leri düşündüm sonra..
Her kötü şey'in getirdiği güzel şeyleri...
"Mutlu olmalıyım " dedim.. İç sesim 'Bu kafayla çok beklersin sen daha' dedi..
Duraksadım..
Mutluluk kelimesinin anlamını sorgulamaya başladım..
Neydi mutluluk ?
Neyin arkasında saklıydı ?
Dün zıplayan kız nerdeydi ?
Dün mutluydu da bugün mü karanlıklara boğuldu ?


Oynadığım oyunun bir defa daha farkına vardım..
Ben aslında
var olmadığını bildiğim
bir dünya kurmaya çalışıyordum
elimde kalan
bir kaç yanık, kırık dökük hayalle!

Hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bile bile...

16 Şubat 2009 Pazartesi

KeYFiM SüRSüN iSTiYoRuM

Bir kaç gündür hep can sıkıcı şeyler oldu aslında..

*Eski sevgilim yine geri dönme çabalarına girdi.. Eski plak gibi döndürüp döndürüp eski anıları anlattı..

*Bekletilmekten nefret ettiğim halde öğrencilerimden biri geç kalmayı alışkanlık haline getirdi..
Hatta bugün tam 45 dakika bekledim..

*Benden önce dersi olan öğretmen arkadaşım sayesinde arabayla saklambaç oynadık, Ha şurdadır , ha burda...

*Otobüs beklemekten durakta buz kız oldum... Otobüs geldiğinde de tıklım tıklım dolu geldi..

*Akıllı biletim bitmek için hep acelem olduğu zamanları buldu..

*Koca şehirde hiç bir sinemada istediğim saat dilimi için yer bulamadım..

*Telefonun sesini duymadığım için arkadaşım bir ton fırça attı.. O bağırırken sustuğum için bana küstü hatta.. Küsmekle kalmayıp kafamı kırmak için buraya geleceğine dair tehdit mesajlarına boğdu beni..

*Kuzenim ingilizce kursuna gitmek yerine msn de "bana öğret" diye kafamın etini yedi - Bir insan ingilizceyi ve almancayı ancak bu kadar katledebilir "OH MY GOOD SPEAK İAM ENGILISH " / "ich sprehe dutsch or italine"/ "jawol" -

*Faturalarla boğuştum.. Bir tanesini anyaya, ötekini konyaya yatırdım desem yeri... Yahu neden hepsi bir yere yatırılmaz ki !?!

*Zippomun fitili bitti...

vs vs

Ama neden bilmiyorum bunca aksiliğin üstüne keyfim gayet yerinde.. Kalorisine aldırmadan akşam koca bir tabak patates kızartmasını mideme indirdim. Evde 3'ü 1 arada stoğu yaptım... Evde 2 kutu dolusu 3'ü 1 arada kahve var.. Ama itiraf ediyorum fincanlarına kandım da aldım, fincanı çok güzeldi... Hatta şu an onunla kahve içiyorum..

Todişe sarılarak ( oyuncak ayımın adı todiş ) annemin dizine yatıp, sponge bob izlemek istiyorum... Hatta pembe gözlüklerim olsun istiyorum ... Sponge Bob patrick gibi olur mu o gözlüklerle ? Olsun banane ! İstiyorum işte..

Sonsuza kadar meleğimin dizinin dibinde kalmak istiyorum.. Pamuk gibi beyaz sabun kokan saçlarının kokusuyla huzur dolmak istiyorum...

Mümkünse bu sevgi yumağı halim -en azından bir kaç hafta- sürsün istiyorum..

İstiyorum da istiyorum !

15 Şubat 2009 Pazar

Rhythm's : Adieu Mon Algerie

Gerçek ismi Gaston Ghrenassia olan, Cezayir kökenli, Fransız müzisyen Enrico Macias'tan bir parça seçtim bu hafta ; Adieu Mon Algerie...



Büyülüyor beni bu ses...







İndirmek isteyenler için: Enrico Macias- Adieu Mon Algerie

14 Şubat 2009 Cumartesi

SNoW ANGeL


Bu sabah balkonda kahvemi içerken kar yağmaya başladı.. Öyle çok yağdı ki yerler tutacak sandım. Ama tutmadı :(

Oysa ilk gördüğümde hayalimde ilk canlanan şey;
Kar'ın içine yatıp kar meleği olmaktı..

Şu an kar hafifledi gerçi ama hava durmuna göre bu hafta pazar ve salı günü kar yağışı olma ihtimali yüksekmiş.... Umarım lapa lapa kar yağarda 'Kar Meleği' olurum...

Elvancığımla akşam konuşurken bugün dışarı çıkacağıma dair söz vermiştim..
Neyse ben en iyisi kar hafiflemişken gidip çikolata alıp, yürüyüşe çıkayım..



Bu arada unutmadan Sevgilisi olanların Sevgililer günü kutlu olsun..

“üçüncü tekil şahıs”

Davetiyeler, odalar
Ve localar iki kişilik
Ya tek gidersin bi koltukta
Ya biletler; iki kişilik

Ya tek kişiliktir bi yatak
Ya yalnız yatılmaz; iki kişilik
Ya tek taraflıdır bi aşk
O da severse; iki kişilik

Başka kaç kişiyi seversen sev
Bir sevda yalnız iki kişilik
Hele baş başa bi akşamda
Masalar hep iki kişilik

Peki sen kimsin dediler bana
Dedim üçüncü tekil kişilik
Peki dostluk var mı dünyada
Dedim dünya iki kişilik
Çocuktuk çoktuk oysa
Çok üzgünüm şimdilik

yiğit güralp

13 Şubat 2009 Cuma

öYLeSiNe VoL 5



Kalbim sırtını döndü bana son günlerde, sürekli beynimle çelişiyor.. Bazen bişeyler yazmak istiyorum sonra birbiri içine giriyor kelimeler, beynimde bir sürü kare, bilmem kaç bilinmeyenli bir denklem..

Tarifsizlik..


İnsan doğasından mı ? Herkes yaşıyor mu bunları?

Yoksa kendime mi yabancılaşıyorum acaba bu zaman dilimlerinde...?!

12 Şubat 2009 Perşembe

öDüLLeNDiRiLDiM

Sevgili Pandora tarafından ödüllendim :) Öyle mutlu oldum ki.. Bir defa da burdan teşekkür etmek istedim..

Gelelim ödüle...

Şimdi bu ödüllendirilmenin bir kaç küçük kuralı da varmış;

1. Seni ödüllendiren blog yazarının linkini vermek.

2. Bu ödülü 7 blog sahibine daha linklerini vererek göndermek.

3. Seçilen blog yazarlarını durumdan haberdar etmek.

7 kişiyle olması kötü oldu aslında ben herkese vermek istiyorum bu ödülü.. Ama napalım kural kuraldır diyorum ve ödülleri sahiplerine dağıtıyorum efendim.

Öncelikle bu ödülü Ümit ' e vermek istiyorum, Gayyor, Kişisel Depresyon Anları, Prncfrn, Elv79, Efsa ve Bendeniz'im..


Ve şimdi de sahiplerini haberlendirmek için kaçıyorum...

11 Şubat 2009 Çarşamba

SuSTuM

Bugün konuşurken sordu;
....

-Bilmem sanki bişeylere kırgınsın ?
-Onu da nerden çıkardın ?
-Peki neden gülmüyor gözlerin ?
-...!



Sonrasında sustum.. Birşeyler söylemesini istemedim.. Oysa gözlerime bakıyordu söylemem için.. Beni daha yeni tanıyor olmasına rağmen biliyordu sanki benim suskunluklarımın hiç hayra alamet olmadığını.. Konuyu değiştirmek istedi ama sustuğumu görünce vazgeçti.. Sessizce yol çizgilerini izledik beraber.. "ders harici konuşmamak lazım" dedim içimden...

Sonra kafamdakileri dağıtmak için derse geri döndüm.. Herşeye sıfırdan başlarcasına susmadan anlattım yapması gerekenleri, karşısına çıkabilecek olan sorunlar karşısında ne tepki vermesi gerektiğini, kazalardan en az hasarla nasıl çıkabileceğini... ve daha bir sürü şey... Sonra saatin geçmesi için dua ettim bir daha aynı konu açılmasın diye..


Kendime bile söyleyemezken bir başkasına söylemek ....

Sustum..
Suskunluğumu dinliyorum..

10 Şubat 2009 Salı

Sizin Hikayeniz, Bizim Hikayemiz



Umuda yürüdüğün bu yolda
Asla yalnız hissetme
Belki pişmanlıkların vardır
Belki ihanettir suratına çarpan
Ama yine de aşktır bizi yaşatan
Bazen gururlu
Bazen masum
Asla vazgeçme
Bil ki tek başına değilsin
Dostlarındır seni ayakta tutan
Cesaretindir hayatı güzel yapan
Keyfini çıkar...

Arka sokaklar,Küçük kadınlar,Binbir gece, Yaprak dökümü, Aşk Yakar, Aşk-ı Memnu, Annem, Asi, Akasya Durağı,Kavak Yelleri,Gece Gündüz
Sizin Hikayeniz, Bizim Hikayemiz diyor ya sonunda...



Kanal D 'nin yeni Tanıtımı.. İşte oradaki şarkıya bayıldım..

Buyrun





Şarkıyı İndirmek için : Eyes-Rouge wave

9 Şubat 2009 Pazartesi

ZaMaN





"Zamanın acımasız tekerleği dönüyor.
Sürüklüyor hepimizi bir yerlere. Hiç unutamam sandıklarımızı eziyor, toprağa karıştırıyor

ve toza çeviriyor...

İyi ki..

İyi ki bunu yapıyor..."


iclal aydın...

8 Şubat 2009 Pazar

Rhythm's : L'italiano

Toto Cutugno, asıl adıyla Salvatore Cutugno 'nun dünyaca ün yapmasına sebep olmuş ve unutulmayanlar listesine girmiş bir şarkı seçtim bu hafta L'italiano ( 1983 )


Buon giorno Italia (Günaydın İtalya)
Buon giorno Maria (Günaydın Maria)
Con gli occhi pieni di malinconia (Melankoli dolu gözlerinle)
Buon giorno Dio (Günaydın Tanrım)
Lo sai che ci sono anch'io (Biliyorsun bir de ben varım)








İndirmeniz için : Toto Cutugno - L'italiano

7 Şubat 2009 Cumartesi

MaRiFeT


Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Ama biçimine getirip ezerlerse

Güzel kokmak

Kekik misali

Lavanta Çiçeği misali

Fesleğen misali

Itır misali

İsa misali

Yunus misali

Tonguç Misali

Nazım Misali


Bedri Rahmi Eyüpoğlu

6 Şubat 2009 Cuma

FoToĞRaF




Bir çerçeveye takıldım kaldım bugün... Üzerinde bir kaç gülen yüz..
"Ne kadar da mutlular "
dedim, sonra duraksadım,
"her fotoğrafta mutluluktan mı gülünür? "
Daldım gittim uzaklara...

İnsan neden fotoğraf çekilir ki ? Bir daha asla O An'ı yaşamak mümkün değilken ?

Anlık tebessümleri, anlık üzüntüleri neden bir kareye hapsederiz ?
Unutulmaz anlar her zaman çerçevelenmeli midir ?

Anılar , hatıralar, düşler...

Evet, Evet düşler kalır fotoğraflarda...

Bi resim çektirmeli !?
Onu da en iyisii 'eskiyen yüzlerde eskimeyen fotoğraflar ' albümüne eklemeli...

5 Şubat 2009 Perşembe

MiM - ÇoCuKLuĞuM

Sevgili Digital Sevgi Kelebeği beni mimlemiş :)

Benim çocukluğum İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde geçti... Mahallemizde parmakla sayılacak kadar ev olduğu zamanları hatırlıyorum. Komşularımız akrabalarımızdan daha yakındılar.. Sabah kahvaltıları birlikte yapılır, akşam üzeri kapı önlerinde çay içilirdi. Bazen de çekirdek çitlenirdi.. Misafirimiz eksik olmazdı.. Kalabalık akşam yemekleri, balkon sefaları, beş çayları..

Bizim evimiz 2 katlıydı. Bir daire ve dükkan vardı altında.. Daire arka bahçeye bakardı... En büyük keyfim arka bahçede koşuşturmak ve oradaki incir ağacına tırmanmaktı... Kayısı ve şeftali ağacımız da vardı ama şeftali ağacından 1 taneden fazla şeftaliyi yemek kısmet olmadı.. ( bitişik apartmandan rahatsız oldukları için babam kesmek zorunda kaldı incir, şeftali ve kayısı ağaçlarımızı çok ağlamıştım ) Eskiden bahçemizde annem ve babam bir sürü sebze yetiştirirlerdi.Tabi sonra evlerin çoğalması, güneş ışığının olmaması vs gibi sebeplerden dolayı uzun sürmedi bu keyfimizde... Aa unutuyordum bir de asmamız vardı çatıya kadar uzanan.. Çatıya çıkıp o üzümleri yemek bambaşkaydı..



Sokakta oynamama pek izin yoktu aslında ama ben annem iş yaparken 'kaşla göz arasında' kaçardım dışarıya. Annemin " Çabuk eve gel ! " uyarıları akşam ezanına kadar hiç bir işe yaramazdı.. Sonrasında fırça yiyeceğimi bile bile sokakta koşup oynamanın zevkini çıkartırdım.. Annem eve girdiğimde bir daha salmayacağı için susadığımda ya da acıktığımda komşu teyzelerin kapısını çalardım.. Sağolsunlar karnımı doyururlardı :) Akşam ezanında eve döndüğümde kapıda kalırdım.. Annem kapıyı açmazdı bir süre, parmağımı zile yapıştırıp "Annnneeeeeeeeeee" diye bağırmaya başladığımda komşu teyzelerden birisi dibimde biterdi.Annemde eli mahkum açardı kapıyı, bir çimdik yerdim peşinden "ben sana baban gelince sorucam " diye söylenirdi annecim :)

Evden dışarı çıkma yasağının sürdüğü zamanlarda camdan mahallede ne kadar çocuk varsa hepsini bize çağırırdım.. Merdivenler oyun alanımız olurdu.. Bodrumu karıştırır, Çatıda oyun oynardık.. Tüm oyuncaklarımı çıkartır oynadığımız yere dağıtırdım.. Arkadaşlarımın eve gitme vakitleri geldiğinde de herşeyi orda bırakırdım.. Canım annem bir de bu dağınıklık için çimdiklerdi beni :) Arada bir de çimdik yerine terliğin tadına bakardım. Dolayısıyla da cezamın süresi uzardı...




Ben küçükken çok yaramaz bir çocuktum.. Ama öyle böyle değil. Yüzümde ve bacaklarımda halaa izlerini taşırım bu yaramazlıkların. Mesela kamyondan korkup arka bahçeye kaçmaya çalıştığım bir gün daha yeni yapılan merdivenlerin üzerine düşmüştüm. Oradaki mavi çakıl taşlarından birisi kaşıma batmıştı... Canım o kadar kıymetlidir ki kaşıma dikiş atılırken tüm hastaneyi ayağa kaldırıp yerimde durmadığım için doktor toparlayamamıştı kaşımı. Hala o dikiş izleri çok belirgin bir şekilde duruyor.. O merdivenler balkonumuzun altındaydı.. Sonraki yıllar babamın balkondan halatları sarkıtarak yaptığı salıncakta tek başına sallanmam bu yüzden yasaklanmıştı... Banyoya girdiğimde annem kapıda nöbet tutardı ' kaşla göz arasında' küveti doldurup ördek gibi içine dalmayayım diye :)

Bizim evde kapılar hep açık olurdu.. Kapılardan birisi kapalıysa ve ben ortada yoksam, annem hemen beni aramaya başlardı.. Bilirdi ki ben yine bir halt karıştırıyorum gizli saklı.. Hemen yakalardı beni :)

Bu açık kapılar bazen ceyeran yapar giriş kapısı kapanırdı. Tabii anahtarı da arkasında olurdu her zamanki gibi :) İşte o zamanlar benim kabus zamanlarımdı.. Çilingir çağırmaktansa belime bir halat bağlanır küçük tuvaletin üzerindeki havalandırma boşluğundan beni aşağıya sarkıtırlardı.. Aşağıya iner ve kapıya kadar gidip kapıyı açardım süper kahramanlar gibi günü kurtarırdım.. Ama o deliğe düşme korkusu hala bazen rüyalarıma girer...



O kadar çok anım var ki çocukluğumla ilgili hatırladıkça 2-3 damla istemeden de olsa süzülüyor yanaklarımdan.. Mutluluklarım gülücüklerimden çok öteydi, mutlu olduğumda dünya dururdu.. Üzüldüğümde gözyaşlarımdan ıslanırdı her yer.. Herşeyi doyasıya yaşardım.. Sabahları ön bahçede olan ıhlamur ağacının kokusuyla uyanırdım.. Sardunya kokulu balkonumuzda hayaller kurar, herşeyin güzel olacağını düşünürdüm..

Küçücük bir dünyam vardı.. Bana ait, benim olan.. Hep benim kalacağını sandığım...

Neyse ortalığı su basmadan hemen bu mim'i paslayayım :) Pilli cadı, Sinirli prenses, Saklı Bahçe, Elv79, Kişisel Depresyon Anları,Xenophilius ( dolayısıyla mavi - hadi birlikte yazın ) ve aysema öğretmenim hadi bakalım sıra sizde...

Unutmadan bende bu mim'i yazmak istiyorum diyen herkez hadi bakalım başlayın yazmaya :)

4 Şubat 2009 Çarşamba

KuKLa



Kalın kadife perde kokusu...
Gözalıcı ışıklar...
Nasıl olduğunu anlamaya çalışma, sebebini sorma !
Boyun eğ ! iplerine...

Aldanma kalabalığa...
Düşünme kukla...

Düşüncelerini sal gitsin,
Kaybolsun sahnenin tozunda...

3 Şubat 2009 Salı

DeYZeSiNiN Bi TaNeSi

Bu resimde gördüğünüz cadı benim yiğenimin kızı.. Bebekliğinden beri teyze diyemeyen bu cadı sürekli deyzeeee diyor.. Annesi yiğenimden çok kardeşim gibi olduğu için bebekliğinden deyze demeye alıştı meleğim...

Deyzee deyzee diye tepemde dolaşan bu cadı perşembe gecesi bizde kaldı..

Üzerindekiler benim kıyafetlerim... Herşeyime ortak zaten bu cadı... Kaprimi eşoftman niyetine giydi aslında giyemedi belindeki ipi iki defa beline dolamak zorunda kaldık...
Siyah olduğu için belli olmuyor, çuval gibi oldu üzerine ama meleğime herşey yakışıyor...

Saçları benim kadar oldu kestirmiyor.. Gelir gelmez saç boyu ölçtü :) "Benim ki daha uzun" diye zıpladı bir de karnımda... ( bu cadının işkence yöntemi aslında ama bazen sevindiğinde de yapıyor)


Bu resimde o geceden saat sabaha karşı 3 buçuk civarları..
( halaa cin gibi değil mi ? )


Cuma sabahı 9 da sınavım olduğunu bildiği halde koca gece bu şekilde kucağımda tv izleyen cadının yaptığı tek cadılık bu değil tabii ki :)

Uyumak yasak deyze !
Ama deyzecim sabah sınavım var uykum geldi.. Bak kaza yaparız sonra
Bananeeee beraber izlicezzzzzzzz
Tamam deyzecim bak sponge bob ne yaptı ( Allahtan bu çizgi film vardı evde yoksa ne yapardım bilmiyorum )


Bu ve bunun gibi konuşma diyalogları gece boyunca devam etti.. Ben yalvardım o beni uyutmadı... 4 gibi yatmaya ikna ettim :) Tabii benimle yatması şartıyla :)

Kahveli sütümüzü içtik, yarım saat diş fırçalama seansından sonra 04:30 gibi yatağın yolunu tuttuk.. Bu kadar da değil 04:30 da yatmamıza rağmen anaokundaki arkadaşlarını ve maceralarını anlatmaktan 05:15 gibi zor uyudu meleğim...






Bugün cadı yine başımdaydı...
Gelir gelmez
Beni yıka Deyzee


Demeye başladı.. Elimiz mahkum prensesi yıkadım... Banyodan çıktığımızda O mu beni yıkadı ben mi onu kimse anlayamadı :D Üstüm başım sırılsıklam, saçımda başımda köpükler :D Karşımda havluya sarılmış ve bana bakıp gülen bir cadı :)

Deyze anneme ne yapıyorsam sana da yapıyorum ama annemden daha az ıslattım seni
demez mi bide :D
Gel de ısırma bu cadıyı.. Çok tatlı ama dimii...

2 Şubat 2009 Pazartesi

öYLeSiNe VoL 4

Sevmeye değerse bir şey,

Ölmeye de değer mi ?




"İstanbul bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor..."



Sil baştan başlamalı yine,yine,yine..

Diple zirve arası yolculuk ne kadar sürüyodu??

1 Şubat 2009 Pazar

Rhythm's : Les Feuilles Mortes


Bir kadeh şarap ve arka fonda bu şarkı... Daha ne olsun...


mais la vie sépare ceux qui s'aiment _ (fakat yaşam sevenleri ayırır)
tout doucement, sans faire de bruit _ (yavaş yavaş, sessizce)
et la mer efface sur le sable
les pas des amants désunis. _ (ve deniz kumdaki ayrılmış aşıkların ayak izlerini siler.)





İndirmeniz için : Yves Montand - Les Feuilles Mortes