30 Kasım 2008 Pazar

ÇöPÇaTaN YaZıLaR


—Senin kalemin kuvvetlidir hadi nolursun yaz bir şeyler kapıştık yine hatunla...

—Yaa ne yazıcam oğlum ne bileyim neler yaşadınız ?

—Sor istediklerini ben söylerim...

—Daha neler yaa önemli olan senin yazman, ya anlarsa kız benim yazdığımı?

—Anlamaz yaa iki edebiyat parçalayıver nolur sanki?

—Anlamıyorsun ben ne yazıcam şimdi elin kızına ? ilan-ı aşk mı edeyim töbee töbee yaa...

—Tamam, yaa iyi ki bir işimiz düştü istedik eline yapışacak sanki... Ayrıldık diyorum, aşığım diyorum... Hadi be canım arkadaşım nolursun yaz...


Sonrasında gelen yalvarmalara dayanamayarak yazılır 3–5 satır...

Yollanır beyimize, beyimiz kıza yollar... Kız naz yapar... Gene benim kapım çalınır...


—Ya nolur yardım et...

—Ne oldu beğenmedi mi ?

—Yaa beğendi de anlamamış daha açık yaz diyor

—Daha neler yaa nasıl anlatayım ben sizin yaşadıklarınızı, zaten bunu yazana kadar kıvrandım

—Yaptın bir iyilik devamını da yap hadii

—Katil mi edeceksin sen beni yaaa..

—Hadi bak düştüm ocağına kabiliyetim yok ne yapayım..

—Yazmak istemiyorum ! Zorla kıza aşık mı edeceksin sen beni beee.... Kendimi yalancının önde gideni gibi hissediyorum sizin yüzünüzden aaa yeter bee...


Diye çemkirmeye başlayınca sevgili arkadaşım hemen yalvarmaya başlar tabii kıyamam gene yazarım bişeyler... Bu hep böyle devam eder gider taa ki kız tatmin olana kadar... Kızlar değişir ama benim “Ailenizin yazarı” olma durumum değişmez... Yaa sadece bir kişi olsa hadi neyse herkes aynı şeyi söylüyor yaa bi gidin yaa... Size yazdığım yazıları toplasam kitap olur...Bir gün o kızlardan bir tanesi öğrenir de gelirse ne olacak çok merak ediyorum :)



O yazdıklarımdan birkaç satır...


Yok oluşun başlangıcındayım sanki… ilk kez tıkanıyor kelimelerim. ilk kez duraklıyorum birine bir şeyleri anlatırken. Hep dilimin ucuna gelen ama bir türlü söylemeye fırsat bulamadığım şeyleri anlatamayacak kadar kısa bakışmalarımızı özlüyorum... Dilimin ucunda, söylediğim her hecenin ardında, dinlediğim şarkılarda, ıslandığım yağmurlarda sen varsın… Tüm hücrelerimde, tüm bedenimde, tüm varlığımda nasıl kavurucu bir kan gibi dolaştığını, seni ne kadar çok özlediğimi bir bilsen...

29 Kasım 2008 Cumartesi

PeRDe KaPaNıR


Bu oyundaki rolüm bitince
Sahneden inip sonsuz mutluluğa ulaşacağım.
Son nefesim de ilk nefesim gibi ciğerlerimi yakacak.
Soğuk bedenim toprak olduğunda
Mezarımda çiçekler açacak yağmurla.
Yağmur tenimden geçip kanıma karışacak.
Ama içimdeki öfkeyi temizlemeye yetmeyecek…
Issız bir gecede yağmur yağdığında
Gözyaşlarım dökülecek sokaklara.
Kahkahalarım duyulacak rüzgârla...




Yazarı nasılda anlatmış yüreğimedekileri dizelerinde...



Uzun zaman önce yiğenimin beğenip topladığı şiirlerin arasından seçtiğim bir şiirdi... Israrla yollamasını istemiştim. Maillerimi düzenlerken gördüm bugün, kenarlarda kalmış öylece, diğer şiirlerin yanında... Sanki biraz unuttuğum için kırgın, boynu bükük...

28 Kasım 2008 Cuma

GöZüMe aYRıLıK KaÇTı

Kırgınlıklarınızı, acılarınızı, sızılarınızı, mutluluklarınızı kısacası içinizdekileri paylaştığınız insanların sebepsizce hayatınızdan çıktığı oldu mu hiç ?


Son bir defa konuşmak istediniz mi ? Sesini duymak? En azından tüm bunların sebebini sormak... Telefonun diğer ucundaki tanıdığınızı sandığınız insanın o soğuk sesini duyduğunuzda yeniden yıkıldınız mı?..


Binlerce keşke sıralandı mı ardı ardına ? İsyan ettiniz mi ? Elinizin altında ne varsa fırlatıp attınız mı ortalığa ? Kırıp döktünüz mü ? Sonra öfke krizlerine girip küfrettiniz mi ardından gözyaşları içinde ?


Çıkarları için yanınızda olduğunu anlayıp dağıldınız mı ? Ve binlerce soru işareti içinde, yüreğinizin bir köşesinde hala o insanı koruma çabasına girdiniz mi ? Hiç hak etmediğini bile bile...


Giderken ardında bıraktığının daha beter yıkılacağını bile bile çıkıp gidenler oldu hayatımdan ve içlerinden en çok birisi parçaladı güven’e olan inancımı... 20 senelik dostluğun bile bir kalemde silinebileceğini, kanka kelimesinden nasıl nefret edileceğini ve gözünde değerim olmadığını gösterdi O kız bana...

(O kız diyorum çünkü artık sadece resimlerde ve hatıralarda –tüm bunlar olmadan önceki haliyle- yaşıyor benim için... )

Bu gece nerden geldiyse son görüştüğümüz gün geldi aklıma...



O kız ‘ a;


Sen unutmuşsundur belki de 20 yılın hatırını ben bir gün bile unutmadım ( Her şeye rağmen... )

O son gün -bilmiyorum ama içime doğmuş sanırım- kokunu çektim içime senden ayrı kalacağım günlerde yetecek kadar... Ama yetmedi...


Şimdi sigaramın dumanına sarılıyo senli düşüncelerim, her nefeste doluyor içime, Sen süzülürken yanağımdan...

Hayır ! Ağlamıyorum... Gözüme ayrılık kaçtı işte..

27 Kasım 2008 Perşembe

MiM - MuTLuLuK

Mimlenmişim Efendim

Aysema Öğretmenim tarafından...

"Sizin Mutluluğunuz Nerede ? " diye sormuş...

Lafı fazla uzatmadan başlayalım...


Mutluluk;

sıcacık muzurca bir gülüşte, kimin ne dediğini umursamadan...



(KaRaKıZ ‘la kutladığım 25.ci yaş günümden... )


Mutluluk;

Beklenmedik anlarda gelen sürprizlerde...





Mutluluk;

Herşeyin tek renkten ibaret olmadığını bilmekte...

Baktığında görebilmekte...(mesela resimdeki 2. gökkuşağını...)



Mutluluk;
İstanbul'u izlemekte(Dinlemekte)...
O koca şehrin akşam olduğunda yanan her ışığında bambaşka hikayeler olduğunu bilmekte...




Mutluluk;
içimdekileri yazabilmekte... Burda Paylaşabilmekte...
Anlatabilmekte... Anlayabilmekte...
Dinleyebilmekte....


Mutluluk;
Annemin bakışında...
Babamın gülüşünde... ve ikisinin kokusunda...


Mutluluk;
Çocukluğumda...
Hayallerimde...
Özgürlüğümde...
Dostlarımla geçirdiğim zamanlarda...
Müzikte...
Resimde...

Küçük ayrıntılarda...
Kısacası içimde...

Evet geldik işin en zevkli kısmına... Bendeniz, ELV79, Pandora, Üfürükten prenses, Cesetizleri, Camilla, Prncfrn's hadi bakalım sizin mutluluğunuz nerde..

26 Kasım 2008 Çarşamba

EVLiLiK BaSKıSı

Liseden arkadaşımla bayadır görüşemiyoruz son günlerde mailleşmeye başladık...

Her zaman ki gibi evlilik konusuna geldi konu... Sevgilim ya da sevgili adayları olup olmadığını sordu... Tamam dedim başladık yine...


Etrafımda yaşımdan çok küçüklerin dolaştığını onları istemediğimi, doğru düzgün diyebileceğim adamlarınsa hep evli olduğunu, doğru insanın daha karşıma çıkmadığını söyledim...


Arkadaşım ;


“Sen ve sevgili-sizlik ilginç durum ! Ne oldu rahibe olmaya mı karar verdin?

Gerçi sende haklısın bu zamanda erkekler yaşlarından da küçük gözüküyor.

Hep ne olmuş küçükse?

Kızım küçük erkek iyidir zengin olursun fena mı?

Evli de olur ne olacak canım boşatırız hem kıymet bilir..."



Ya bu lafı neden herkes söylüyor ? "küçük adamla evlenmek iyidir, zengin olursunuz ... Annem ve teyzemler de hep kendilerinden küçük adamlarla evlenmişler, zengin miyiz hayır değiliz...


Ninem rahmetli
“ evli adama gidin kızım, sizinle eşit olmasın, kıymet bilir“
derdi hep... Aslında anlatmaya çalıştığı 'yaşça büyük ve evi olan adama gidin'di...
Teyzelerim hakikatten ‘evli’ adamlara gittiler :) Kıymet bildiler mi, kim kimin kıymetini bilmeli orası tartışılır...




"Evlen artık" imalarından sıkıldım hatta bıktım... Ne kadar sinir bozucu bir şey ! Düğün, cenaze, nişan, bayram, seyran dinlemeden sürekli;

  • Evlenmiyor musun? Ne zaman düğüne gelicez ? ( gene mi yaa birisi de sormasın be kardeşim amma meraklısınınz evlendirmeye , göbek atmaya)
  • Yok mu kimse ? ( Yok desem; başıma ekşiyip bulalım nidaları atacaksınız, var desem; kimmiş neciymiş diye soru yağmuruna tutacaksınız.. iki ucu ... )
  • Falancanın oğlu seni görmüş beğenmiş.... ( eee napabilirim o beğendi diye evlenmek zorunda mıyım? kronik bit problemim var söyleyin benden uzak dursun! )
  • Bak bu çocuk çok iyi, gel hee dee, annen- baban mürrüvetini görsün... ( Kötü deseler şaşarım zaten madem iyi çocuk git sen al töbe töbee )
  • Ay bak ne güzel gelin oluyor sende bulsana bi tane... ( hee pazarda satıyolardı zaten... Tezgaha dökmüşler , Seç beğen al diyolar )
  • Falancanın kızını gördün mü çocuk mühendismiş, yok doktormuş, yok pırlanta seti almış, yok bilmem nee... yaza düğünleri varmış... ( iyi ne güzel dırdırınızdan kurtuldu kızcağız gerçi evlenmekle bitmiyor yaa bir kaç ay sonra çocuk diye tutturursunuz ...)
  • O sümüklü bile buldu Bak yaşın kaç oldu sen hâlaa.... ( ne varmış yaşımda ? )



Aaa bir de "mantık evliliği yap" diyenler var ki onlara zaten diyecek bir şey bulamıyorum ! Sevmediğin bir adamla bir ömür geçirmenin neresi mantıklı ?


Hergün kadın programı izleyip, göbek atmak için yer arayan sevgili akrabalarım, sevgili komşu teyzelerim ve 'hepimiz evlendik, sen bekar kalma' diye çabalayan sevgili arkadaşlarım; o kadar sıkıldım ki artık "kısmet, hayırlısı, düşünmüyorum daha " demekten....


Önüne gelen evlen evlen... yaa bi gidin işinize yahuu...



Evlenmek için Evlen-me-ye-ce-ğimmmm :)

25 Kasım 2008 Salı

KıR-ıK

Saçlarımın uçlarını kestirdim bugün..


Kırıkları alınsın diye


Bir çırpıda aldılar kırıkları iki makas darbesiyle...


"yüreğimdeki kırıkları da alın" dedim içimden !



Kırıklar kaldı yine...


24 Kasım 2008 Pazartesi

BoNiBoN

Bonibon, çantada cepte bonibon, kakaolu draje bonibon.... Nerden takıldıysa takıldı bugün ağzıma :) Aldı götürdü beni uzaklara...


Sanki dün gibi...


Altın kızlardaki Dorothy nin Anneee diye söylenince annemin anneanneme bakıp gülmeleri...

Kara şimşek izlerken kitlenip kalmalarım...

A Takımındaki Baracus bulduğu her aletten bir savaş makinesi yaparken bende istiyorum dediğimde babamın yüzünün aldığı ifade ve o sırada murdock yine salakça bişey yaptığında ona gülerken dediklerimi unutması...

La Linea ( Bay Meraklı) her çıktığında televizyonun dibine oturup sesini sonuna kadar açıp dediklerini anlama çabam...


The World of David the Gnome ( Türkçe ismini hatırlamıyorum)çıktığında ekrana kilitlenmem bittiğinde



— Anne ne olur videoda açsana

— Ama kızım orda almanca

— Olsun izlicem işteeeee... diye ortalığı kaldırmam...




Cin Ali ve Ayşegül serisini ezberlemem... Kitaplar bitince yenisini almak için babamı kırtasiyeye kadar sürüyerek götürmem...



Her Pazar günü ALF ‘in Willie’yi delirtmesini ve şanslı isimli kediyi kovalaması ama bir türlü şanslıdan kedili börek yapamamasını sabırsızlıkla beklemem...


Her maceranın sonunda “i'm a poor lonesome cowboy, i've a long long way from home” diyerek günbatımına doğru giden kovboy Red Kit ‘e olan aşkım...















Cosby ailesi fanatikliğim..

Uzaylı zekiye çıktığında yeğenimin ben o değilim adımız aynı sadece serzenişleri...

Köle isaura’ annem seviyor diye izlemek zorunda kalmam...

Erkan Yolaç’ın Evet hayır yarışmasını izlerken soruları bana soruyormuş gibi cevap vermem ve karşısındaki bilemeyince kızmam...

Perihan abla’ daki meraklı Melahat’i komşumuza benzetmem...

Alcanzar’ daki çocuğa aşık olmam... Şarkısını yalan yanlış ezberlemeye çalışmam...

Pembo ve TipiTip çiğneyip sakızdan çıkan karikatürleri saklamam...



Annemin soyduğu mandalina portakal kabuklarını oda parfümü niyetine sobanın üzerine koyduğunu, Kestanelere bıçaklarla çizik atıp sobanın üstüne dizdiğimizi, akan soba borusunu... Cam şişe deki Pepsi ve Coca-cola şişelerinin bitmesiyle annemin onları amacının dışında kullanmasını... Annemin dokunulmazları arasındaki aşk merdiveni isimli garip çiçeğe olan hıncımı ve annemin bana kızdığı bir gün elindeki maşayı fırlatmasıyla kapıda oluşan deliği... Leblebi tozunda boğulmamı...Balkondaki salıncağım... Panço yerken Kontra bisikletten düşüp dizimi parçalamam...O zamanlar boyu benden büyük olan peluş fil’i sürükleyerek salonun ortasına getirmem ve koltuk niyetine üstüne oturmam...



Ninja kaplumbağalar, hayalet avcıları, parlement gecesi sineması, he-man, shira, Beverly Hills teens, gazoz kapakları, misketler, edi ile büdü, cumartesi gecelerinin vazgeçilmezi; Bir başka gece, solo test, HBB, BMX bisiklet sevdası, hayat ağacı, cesur ve güzel, tetris, papaz kimde, pinokyo katlanan bisiklet, Denver the last dinosours, 7 den 77 ye, Adam olacak çocuk, pembe panter...


Ve daha nicesi film şeridi gibi geçti gitti gözlerimin önünden... Eskiden ne kadar içten kahkahalar attığımı hatırladım... içim cız etti...


Ve işte ;

Çocukluğumdan hatırladığım, içimi cız ettiren resimlerden bazıları...