Sevgili Digital Sevgi Kelebeği beni mimlemiş :)
Benim çocukluğum İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde geçti... Mahallemizde parmakla sayılacak kadar ev olduğu zamanları hatırlıyorum. Komşularımız akrabalarımızdan daha yakındılar.. Sabah kahvaltıları birlikte yapılır, akşam üzeri kapı önlerinde çay içilirdi. Bazen de çekirdek çitlenirdi.. Misafirimiz eksik olmazdı.. Kalabalık akşam yemekleri, balkon sefaları, beş çayları..
Bizim evimiz 2 katlıydı. Bir daire ve dükkan vardı altında.. Daire arka bahçeye bakardı... En büyük keyfim arka bahçede koşuşturmak ve oradaki incir ağacına tırmanmaktı... Kayısı ve şeftali ağacımız da vardı ama şeftali ağacından 1 taneden fazla şeftaliyi yemek kısmet olmadı.. ( bitişik apartmandan rahatsız oldukları için babam kesmek zorunda kaldı incir, şeftali ve kayısı ağaçlarımızı çok ağlamıştım ) Eskiden bahçemizde annem ve babam bir sürü sebze yetiştirirlerdi.Tabi sonra evlerin çoğalması, güneş ışığının olmaması vs gibi sebeplerden dolayı uzun sürmedi bu keyfimizde... Aa unutuyordum bir de asmamız vardı çatıya kadar uzanan.. Çatıya çıkıp o üzümleri yemek bambaşkaydı..
Sokakta oynamama pek izin yoktu aslında ama ben annem iş yaparken 'kaşla göz arasında' kaçardım dışarıya. Annemin " Çabuk eve gel ! " uyarıları akşam ezanına kadar hiç bir işe yaramazdı.. Sonrasında fırça yiyeceğimi bile bile sokakta koşup oynamanın zevkini çıkartırdım.. Annem eve girdiğimde bir daha salmayacağı için susadığımda ya da acıktığımda komşu teyzelerin kapısını çalardım.. Sağolsunlar karnımı doyururlardı :) Akşam ezanında eve döndüğümde kapıda kalırdım.. Annem kapıyı açmazdı bir süre, parmağımı zile yapıştırıp "Annnneeeeeeeeeee" diye bağırmaya başladığımda komşu teyzelerden birisi dibimde biterdi.Annemde eli mahkum açardı kapıyı, bir çimdik yerdim peşinden "ben sana baban gelince sorucam " diye söylenirdi annecim :)
Evden dışarı çıkma yasağının sürdüğü zamanlarda camdan mahallede ne kadar çocuk varsa hepsini bize çağırırdım.. Merdivenler oyun alanımız olurdu.. Bodrumu karıştırır, Çatıda oyun oynardık.. Tüm oyuncaklarımı çıkartır oynadığımız yere dağıtırdım.. Arkadaşlarımın eve gitme vakitleri geldiğinde de herşeyi orda bırakırdım.. Canım annem bir de bu dağınıklık için çimdiklerdi beni :) Arada bir de çimdik yerine terliğin tadına bakardım. Dolayısıyla da cezamın süresi uzardı...
Ben küçükken çok yaramaz bir çocuktum.. Ama öyle böyle değil. Yüzümde ve bacaklarımda halaa izlerini taşırım bu yaramazlıkların. Mesela kamyondan korkup arka bahçeye kaçmaya çalıştığım bir gün daha yeni yapılan merdivenlerin üzerine düşmüştüm. Oradaki mavi çakıl taşlarından birisi kaşıma batmıştı... Canım o kadar kıymetlidir ki kaşıma dikiş atılırken tüm hastaneyi ayağa kaldırıp yerimde durmadığım için doktor toparlayamamıştı kaşımı. Hala o dikiş izleri çok belirgin bir şekilde duruyor.. O merdivenler balkonumuzun altındaydı.. Sonraki yıllar babamın balkondan halatları sarkıtarak yaptığı salıncakta tek başına sallanmam bu yüzden yasaklanmıştı... Banyoya girdiğimde annem kapıda nöbet tutardı ' kaşla göz arasında' küveti doldurup ördek gibi içine dalmayayım diye :)
Bizim evde kapılar hep açık olurdu.. Kapılardan birisi kapalıysa ve ben ortada yoksam, annem hemen beni aramaya başlardı.. Bilirdi ki ben yine bir halt karıştırıyorum gizli saklı.. Hemen yakalardı beni :)
Bu açık kapılar bazen ceyeran yapar giriş kapısı kapanırdı. Tabii anahtarı da arkasında olurdu her zamanki gibi :) İşte o zamanlar benim kabus zamanlarımdı.. Çilingir çağırmaktansa belime bir halat bağlanır küçük tuvaletin üzerindeki havalandırma boşluğundan beni aşağıya sarkıtırlardı.. Aşağıya iner ve kapıya kadar gidip kapıyı açardım süper kahramanlar gibi günü kurtarırdım.. Ama o deliğe düşme korkusu hala bazen rüyalarıma girer...
O kadar çok anım var ki çocukluğumla ilgili hatırladıkça 2-3 damla istemeden de olsa süzülüyor yanaklarımdan.. Mutluluklarım gülücüklerimden çok öteydi, mutlu olduğumda dünya dururdu.. Üzüldüğümde gözyaşlarımdan ıslanırdı her yer.. Herşeyi doyasıya yaşardım.. Sabahları ön bahçede olan ıhlamur ağacının kokusuyla uyanırdım.. Sardunya kokulu balkonumuzda hayaller kurar, herşeyin güzel olacağını düşünürdüm..
Küçücük bir dünyam vardı.. Bana ait, benim olan.. Hep benim kalacağını sandığım...
Neyse ortalığı su basmadan hemen bu mim'i paslayayım :) Pilli cadı, Sinirli prenses, Saklı Bahçe, Elv79, Kişisel Depresyon Anları,Xenophilius ( dolayısıyla mavi - hadi birlikte yazın ) ve aysema öğretmenim hadi bakalım sıra sizde...
Unutmadan bende bu mim'i yazmak istiyorum diyen herkez hadi bakalım başlayın yazmaya :)
14 yorum:
Süper olmuş, her cümlede başka bir anıma gittim geldim.. Düşündükçe ne kadar çok güzel anılarım varmış dedim.. Yüreğine sağlık :)
Burak;
Canım teşekkür ederim :)
:D çok eğlenceli bi yazı olmuş.:D
ZIBBIDI;
Teşekkür ederim çocukluğum gerçekten de eğlenceliydi :)
Hep özlenir ya ne olursa olsun çocukluk...
asla bir daha geriye gelmeyecek o günler ve o şehir beni çok hüzünlendiriyor her düşündüğümde.
Prncfrncım;
Arkamızda bıraktığımız neyi özlemiyoruz ki.. Hele de tamamıyla özgür olduğumuz çocukluğumuz..
Kedicim;
Evet, bir daha asla geri gelmeyecek.. Tertemiz İstanbul.. Çocukluğum.. Çocukluğumuz.. Zaman geçtikçe kirleniyor herşey !
Sevgili Rüyayla,
Çok güzel olmuş, bir solukta okudum.
Mim'i aldım. Uygun bir zamanda yazacağım. Teşekkürler...
Yeniden doğup gelsem çocuk kalır büyümezdim!(şebo)Büyümek güzelde arkada bıraktıklarından biriktirdiklerinin altında ezilmek,kaybolmalar ve manasız geriye dönüşler kötü ya:)
Aysemacım;
Sabırsızlıkla bekliyorum öğretmenim :)
Xeno;
Hep çocuk kalsak ne güzel olurdu büyüdükçe herşey zorlaşıyor...
Bu arada ben hala yazacağım demi :) yazarım yazarım 5-6 taneyi bir araya getirip yazarım yine inan.
Bu arada o küçük dünyadan çok şeker bir kız çıkmış,büyümüş mü,yoksa hala o günlerde mi kalmış bilinmez ama bilinen şu,yüreği hiç değişmemiş hiççç.
Elvancım;
O zaman bana mim geldikçe mimleyeyim seni de :D çabucak biriksin topluca yaz :)
Büyüdüm mü bilmiyorum, ama o zamanlarda kalmak istediğim aşikar :)
Teşekkür ederim canım :)
Yorum Gönder